Mersin Nükleer Karşıtı Platform Basın Açıklaması – 09.03.2021
10 MART’IN SONU 11 MART FUKUŞHİMA!
Şube Başkanımız Ünal ŞAHİN, Mersin Nükleer Karşıtı Platformu üyeleri, TMMOB Mersin İKK Bileşeni Meslek Odaları, Mersin Barosu, Mersin Tabip Odası ve sivil toplum örgütleri Mimarlar Odası Şube Binası önünde bir araya gelerek 10 Mart’ta Akkuyu’da nükleer reaktörlerin yapılacak olan temel atma töreni öncesi ve 11 Mart Fukuşima nükleer felaketin yıldönümü nedeniyle yapılan basın açıklamasına katılarak destek verdi.
Basın açıklamasında şu ifadelere yer verildi:
Yarın 10 Mart’ta Akkuyu’da sanal da olsa bir temel daha atılacak. Bütün uyarılara bütün itirazlara rağmen inatla inşaatı sürdürenler, temel atma törenlerine bir türlü doyamayanlar, bir kez daha 11Mart Fukuşima nükleer felaketinin yıldönümü arefesinde boy gösterecekler. Oysa dünya, yakın tarihin en önemli nükleer felaketlerinden birini yaşadı Fukuşima’da. Fukuşima nükleer santralini kuran mühendisler, kurduran yetkililer; teknik ve insani olarak alınabilecek bütün önlemleri fazlasıyla aldıklarının söylemini yapıyorlardı. Ve muhtemelen doğruyu söylüyorlardı. Ama takvimler 11 Mart 2011’i gösterdiğinde meydana gelen deprem ve sonrasında oluşan tsunami dünyanın en korunaklı nükleer santralini yerle bir etti.
Nükleer patlama sonrası su tanklarında biriken binlerce tonluk radyasyonlu suyu ne yapacaklarını şaşırmış durumda Japon yetkililer. Bu yetmezmiş gibi 10 yıl sonra meydana gelen deprem nedeniyle tanklardaki radyasyonlu suda önemli oranda azalmalar olmuş ve Japon yetkililer bu azalmanın nedenini açıklayamıyorlar. Bu azalma iki nedenden olabilir; ya deprem sonrası oluşan çatlaklardan sızıntı olmuştur veya depremi fırsat bilip tankları daha önce düşündükleri gibi denize boşaltmışlardır. Anlaşılıyor ki nükleer teknolojide en gelişmiş ülkelerden biri olan Japonya
doğanın gazabı karşısında çaresiz kalmıştır. Fukuşima nükleer felaketi, Çernobil nükleer felaketinin ardından ikinci büyük nükleer felakettir ve Çernobil nükleer santralinin kurucusu ise çok tanıdık bir firmadır ROSATOM.
Akkuyu nükleer santralini yapmaya devam eden ROSATOM şirketi, sadece Rusya’da değil, nükleer santral inşa ettiği her yerde, inşa ettiği nükleer santrallerde şu veya bu şekilde arızalar çıkan hem teknik hemde insani bakımdan sabıkalı olan Bir şirkettir. Ve bu şirket topraklarımızı deney sahası hâline getirmek istiyor. Akkuyu’da inşaatı süren nükleer santralin aynısını kurdukları Belarus’ta daha faaliyete geçmeden bir ay içinde iki defa arıza meydana geldi ve çevre ülkeler bu nedenle alarm durumuna geçti. Belarus’taki nükleer santralin inşaatı sırasında dört buçuk metre yükseklikten düşürülen 330 tonluk reaktör basınç kabının akıbeti belli değil. Macaristan-Mısır-Türkiye üçgeninde kullanacaklar, piyango kime çıkarsa artık.
Sayın yetkililer Rus ruleti oynuyorsunuz ama namlu ülkemiz ve Akdeniz havzasında yaşayan bütün halkların kafasına çevrilmiş durumda. Bunu milyonlarca insana yaşatmaya hakkınız yok! Son dönemde bazı medya kuruluşlarında nükleer santral güzellemeleri görünmeye başladı yeniden. Birkaç tane genç çocuğun fotoğraflarını basıp altına nükleer santralin övgülerini yazmışlar. Kimisi Akkuyu NGS de çalışmaktan gurur duyduğunu söylerken kimisi ülkemizin nükleer rüyasının gerçekleştiğini ifade ediyor, hızını alamayanlar ise nükleerin temiz ve yenilenebilir enerji olduğunu savunuyor. Ve tabi ki küçük bir alanda çok yüksek derecede enerji elde edileceği savunusu da var. Bu kadar yalanın içinde bir parça doğru söylem var. Çok yüksek oranda enerji oluşuyor bu doğru, ama söylenmeyen asıl gerçek elde edilen bu enerjinin en fazla %40’ı elektriğe çevrilir durumda, geriye %60’lık enerji ısıya dönüşür ve bundan dolayı o ısıyı
soğutmak için her gün 28 milyon metreküp su gerekiyor. Ve sadece soğutma işlemi bile küresel
ısınmaya temel etken oluyor. Ayrıca “Yakıt Çubuğu”nun daha maden çalışmasında “karbon ayak izi” ortaya çıkar. Bu gerçek nükleer santrallerin çevre dostu olmadığının somut bir örneğidir. Soğutma suyunu denizden alıp, ısınan suyu tekrar denize deşarj eden borularda tıkanma olmaması için kullanılacak kloru saymıyoruz bile. Klor her türlü canlının yaşamını olumsuz etkilerken, yaşamın döngüsünde önemli yeri olan bakterileri de yok ediyor. Yani bu genç çocuklar ya yalan söylüyorlar yada önlerine konulanları okumuşlar ve umarız ikincisidir! Türkiye’nin nükleer rüyasına gelince; Dünya alem biliyor ki teknoloji Rusya’da üretilip Akkuyu’ya monte edilecek ve nükleer santral üzerinde Türkiye’nin bir tasarrufu olmayacak, yani Türkiye’nin nükleer rüyası aslında kâbusu olacak. Nükleer santral anlaşmasındaki ilk maddede ‘Yap-İşlet-Sahip ol’ yazar. Ama ülkemizin bir yükümlülüğü var; Dünyanın en pahalı elektriğini satın almak!
Yineliyoruz…..10 Mart’ın sonu 11 Mart Fukuşima!
10 Mart’ta Akkuyu’da yabancı sermayenin ve ülkemizde bir avuç işbirlikçi rantiyecinin yararın olan bir inşaatın temel atma töreni olacak. Ama asla bu ülkede yaşayan büyük çoğunluğun yararına olmayacak. Ve olası bir kazada ne kadar insanı öldüreceği, hastalandıracağı, yerini yurdunu terk etmek zorunda bırakacağı ve bunu kaç yıl boyunca yapacağı öngörülmesi mümkün olmayan bir riskle baş başa bırakan bu tesis ülkenin ve çevre halkların yararına değildir. 35 yıl meydana gelen Ukrayna’da Çernobil ve 10 yıl önce Japonya’da Fukuşima nükleer felaketleri nedeniyle o bölgelerde tarım, hayvancık yapılamıyor, deniz kenarında olan Fukuşima’da balıkçılıkta bitmiş durumdadır. Ve orada ki hükümetler o bölgelerde ki insanları uluslararası kabul gören radyasyon miktarının çok üzerinde olan radyasyonla baş başa bırakmış durumdalar. Biliyoruz ve sürekli dillendiriyoruz; kaza ve arıza olmazsa bile inşaatından çalışma ömrünü
tamamlayacağı süreye kadar geçen zamanda, nükleer santralin sadece çalışması bile büyük ekolojik yıkıma neden oluyor.
Yani nükleer santraller felaketin kendisidir!
Yaşam Savunucuları olarak diyoruz ki:
Bu ülke bu yıkımı hak etmiyor ve bu bir talep değildir Yapamazsınız!
Diyoruz ki; bizi uluslar üstü sermayeye daha fazla bağımlı kılan işleri bırakın artık!
Diyoruz ki; 10 Mart’tın sonu 11 Mart Fukuşima!